Neden “Hû Allah” Denir? Varlığın Derin Sessizliğine Bir Yolculuk
İnsanlık tarihi boyunca Tanrı’yı anmak, sadece bir inanç eylemi değil, aynı zamanda bir varlık sorgulaması olmuştur. “Hû Allah” ifadesi, bu sorgulamanın en sade ama en derin biçimlerinden biridir. Bu iki kelime, yüzyıllar boyunca hem dilbilimsel hem mistik hem de felsefî boyutlarda tartışılmıştır. Arapça kökenine baktığımızda “Hû (هُوَ)” kelimesi “O” anlamına gelir. Bu zamir, Allah’ı doğrudan işaret eder — ne isimle, ne sıfatla; yalnızca “O” olarak.
Tarihsel Arka Plan: Zamirden Zikre
“Hû” kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette Allah’ı işaret eden bir zamir olarak geçer. Özellikle “Hûvallâhullezî lâ ilâhe illâ hû” (Haşr, 59:22-24) ayetinde, “O Allah’tır, O’ndan başka ilah yoktur” ifadesiyle Tanrı’nın birliği ve aşkınlığı vurgulanır. Bu kullanım zamanla dilin ötesine taşmış, sufî geleneğinde “Hû” kelimesi bir zikir formuna dönüşmüştür.
Tasavvufta “Hû”, Allah’ın zatına, yani isim ve sıfatların ötesindeki mutlak varlığa işaret eder. “Allah” ismi tanımlayıcıdır; Rahman, Rahim, Âlim gibi sıfatları çağrıştırır. Ancak “Hû”, tanımlamayı ortadan kaldırır. Bu yüzden sufîler, “Allah ismi bilineni çağırır, Hû ismi bilinmeyeni hatırlatır” derler. “Hû” bu anlamda, insanın Tanrı’yı kavrama çabasının ötesine geçip, O’nun sessizliğinde kaybolma sembolüdür.
Felsefî ve Teolojik Boyut: “O” Kimdir?
“Hû” ifadesi, kelime olarak kısa olsa da felsefî açıdan oldukça yoğun anlamlar taşır. İslam düşüncesinde Tanrı’nın zatı, insan aklının kavrayış sınırlarının dışındadır. Bu nedenle Allah’ın “O” diye anılması, bir tür bilişsel teslimiyetin ifadesidir. “Ben bilemem, ama O vardır” anlayışı burada belirgindir. Bu, kelimenin yalnızca bir işaret değil, aynı zamanda bir sınır çizgisi olduğunu gösterir: dilin bittiği, sezginin başladığı yer.
Bazı kelamcılar ve felsefeciler, “Hû” kelimesinin bu şekilde kullanılmasının teolojik bir zaruret olduğunu savunur. Çünkü insan, Tanrı’yı ancak bir zamirle anabildiğinde, kendi sınırlılığını fark eder. Hû, bu farkındalığın dildeki tezahürüdür; Tanrı’nın mutlak bilinemezliğini sembolize eder.
Tasavvufî Yorum: “Hû” Zikri ve Ruhsal Dönüşüm
Sufî geleneğinde “Hû Allah” zikri, sadece sözlü bir tekrar değil, varoluşsal bir dönüşüm aracıdır. “Hû” sesi, nefesle başlar ve nefeste biter. İnsan “Hû” dediğinde, aslında kendi nefesinin farkına varır; varlığının kaynağının “O”ndan geldiğini idrak eder. Bu nedenle birçok tasavvuf ehli, “Hû zikri”ni derin nefes eşliğinde yapar. Nefes alırken “Hu”, verirken “Allah” denir — yani “O, Allah” diyerek insanın kendi varlığıyla ilahî varlık arasındaki bağı hatırlatılır.
Mevlânâ bu durumu şöyle açıklar:
“‘Hu’ diyen her nefes, Allah’ı zikredendir; çünkü ‘Hu’ nefesin kendisidir.”
Bu anlayışa göre, “Hû” sadece bir kelime değil, insanın içsel varlığını titreten bir frekanstır. Nefesle birleştiğinde, kişi kendi benliğini aşar ve varoluşun kaynağıyla temas kurar.
Günümüzdeki Akademik Tartışmalar
Modern akademide “Hû” kavramı, dinler tarihi, dilbilim ve bilinç felsefesi çerçevesinde incelenmektedir. Bazı araştırmacılar, “Hû” kelimesini evrensel bir “ilksel zamir” olarak görür. İnsanlığın erken dönem dillerinde Tanrı’nın genellikle “O” olarak anılması, bir tür arketipsel kalıntı olarak yorumlanır. Bu, insan zihninin kutsalı ifade etme biçiminde ortak bir yönelim olduğunu gösterir.
Diğer bir akademik yaklaşım ise “Hû”nun mistik tecrübede yarattığı psikolojik etkiler üzerinedir. Zikir uygulamalarında “Hû” sesinin ritmik tekrarı, beynin alfa dalgalarını artırarak derin gevşeme hâli yaratır. Bu durum, ruhsal farkındalığın artmasıyla ilişkilendirilir. “Hû” böylece sadece teolojik değil, nöropsikolojik bir işlev de taşır.
“Hû Allah” İfadesinin Günümüzdeki Anlamı
Bugün “Hû Allah” demek, yüzyıllar öncesinden gelen bir manevî geleneği sürdürmektir. Ancak bu ifade sadece bir inanç formülü değil, aynı zamanda varoluşsal bir farkındalıktır. “Hû” zamiriyle Allah’ı anmak, “O her şeyin ötesindedir” demektir. Aynı zamanda “O, her şeyin içindedir” demek anlamına da gelir. Bu çelişik gibi görünen ifade, tasavvufun merkezinde yer alan “tevhid” ilkesinin dildeki yansımasıdır.
İnsan zihni sınırlıdır, ama “Hû” kelimesi sınırsız olanı işaret eder. Bu yüzden “Hû Allah” dendiğinde, aslında şu söylenmiş olur: “O’dur, başka hiçbir şey değil.”
Sonuç: Sessizlikteki İsim
“Neden Hû Allah denir?” sorusunun cevabı, dilin sınırlarında, sessizliğin ortasındadır. Çünkü “Hû”, Tanrı’yı tanımlamak değil, O’nu hatırlamaktır. “Allah” ismi, bilineni çağırır; “Hû” ise bilinmeyeni duyurur.
Bu iki kelime birleştiğinde, insanın inançla varoluş arasında kurduğu köprü tamamlanır: “Hû Allah” — O’dur Allah. Varlığın kaynağı, kelimenin ötesindeki sessizliktir.